Karabağ qızlarının gözündə QARABAĞ (Karabağ’ın Kızları 5) -Cahit Günay

Müstəqil.Az -ın Türkiyə təmsilçisi,  tanınmış yazar, qazi Cahit Günayın “Qarabağın qızlarının gözündə Qarabağ …” adlı silsilə yazının növbəti hissəsini və müsahibini təqdim edirik:

-Sevgili Lale Hanım, ben sizi tanıdığım da, eserleri ile büyüdüğüm, rahmetli Ozan Arif Şirin Bey’in “Ya Karabağ Ya ölüm” diyen destanın ne kadar da yerinde bir eser olduğunu da anlamıştım.

Anne Bulgar, baba Türkiye Türkü bir ailenin, iki dedesini de Karabağ’ın uçsuz bucaksız köşelerine mezarsız birer şehit olarak armağan ettikten sonra da, yine dedesi ile aynı adı taşıyan kardeşi İsmail’i de Karabağ’ın bağrına mezarsız teslim etmiş bir ailenin çocuğu olan Lale İsmail kimdir?

-Doğu ile Batının kavuştuğu yerde, göğsü laleli, koynu bin bir nimeti ile bereketli, çölleri, bahçeleri merhem  çiçekleri ile zengin Cennet kokulu,  buz pınarlarından şifalı, Sonalı göllerinden aynalı,  Azerbaycan’ın en büyük çaylarından beşi, Araz, Oxçu, Hekeri, Bergüşad ve Besidçay”la boynu  boncuklu , beli  kemerli, Süsen dağından zümrüt  şemsiyeli, dünyada ikinci, Avrupa’da birinci olan Çınar ormanından yelpikli, Kızıl yatağından başmaklı Zengilan’ın evladı, Yukarı Yemezli köyünde  Barat babanın, Roza ananın ailesinin yedi evladından  biri olan, üç kız evladın anasıdır..

   – Lale İsmail ne iş yapar?

-İktisatçı, muhasebeci, Bakü Şehir Eğitim Bakanlığı 2 Sayılı Operasyon ve Hizmet Merkezinde Baş Muhasebeci olarak çalışmaktadır.

 -Bu acılarla nasıl baş etmiş, nasıl baş etmeye çalışır bize anlatabilir misin?

-Acılarımın başladığı güne dönelim mi?…

Bizim acılarımız, acıların en dayanılmaz olanıdır. Biz yüreğinde yurt-yuva, el-oba hasreti taşıyıp, Vatanında vatansızlığı yaşayan ve bu acılarla iç-içe ölümü bekleyen. Ermeni hırsızlar tarafından işgal edilmiş topraklar, arkamızda ağlayan yakılmış ev-eşiklerimiz, öldürülmüş evlatlarımızın, esir topraklarımızda kalan naaşları, Ergün hatırladığımız, belleğimizden çıkmamaya yeminli, derisi yüzülmüş, bedeni yanmış, tecavüze uğramış onlarca yüzlerce hatıra, pis pençelerinden kurtulmuş bizlerin omuzlarında göçer hayatının çilelerinin başlanması…

Elbette yukarıda anlatmaya çalıştığım,  bir diyardan bitkin düşüp, başka şehre geldikten hemen sonra bilinmeyen bir hastalığa yakalanarak, iki ay hiç konuşmadan, dört aya yakında yataklara düşmüş Lalenin bir evin zirzemisinde, (Yarı mezar anlamında ki ev) yerleşerek, neyin ki, çay demlemeye, yemek pişirmeye çanak-çömleği, su içmek için bir bardağı bile olmayan, yüreği yaralarla dolu ailesinin yaşadıkları. Bu yılları konuşmak demek bu yazıyı okuyacak olan kardeşlerimizi üzmek demek biliyorum. O yüzden bu yaşadıklarımız tarihimizi kirleten Ermenilere karşı yüreğimde kin olarak kalsın istiyorum…

-Böylesine bir ruh halinde iken diğer kardeşlerinizle aranız nasıl, anneniz, babanız, kardeşleriniz bu olaylardan nasıl etkilendi?

-Farz edelim ki, ailemizin üyeleri yan-yana dizilmiş domino taşlarıdır. Birine isabet eden darbe sıra ile diğerlerini de etkisi altına alır. Ve hepsi kendi düz duruşunu eğiyor. Ama eğilince kendinden öndekine söyleniyor. Savaşın darbesi bizim ailemize on dokuzuncu esrin ortalarında kendi izini bırakmıştı. Böyle ki, babamın babası da, anamın babası da savaşta bitkin düşmüştü. Yani, babam da, anam da öksüz ve yetim büyümüşler, Babam babaannesinin, anam da teyzesinin yanında büyümüşler.  Birinci Karabağ savaşında kardeşimiz İsmail’in mezarsız şehitliği de ayrıca bir dert oldu ailemize. İsmail’in yokluğu yalnız bizleri değil, onu bilen her kesi üzdü. Yine de derdi, sevgisi, hasreti ile sarıldık bir- birimize. İsmail’den sonra bu yirmi yedi yılda ailemizden ablamızın otuz yaşlı oğlunun trajik vefatı anama, babama ağır yük oldu. Babam 09.06. 2014, anam 09. 02. 2017 tarihlerinde vefat ettiler.

 -Size Karabağ ne ifade ediyor?

-Şair nasıl demiş?! “Azerbaycan göz ise, Karabağ da bebeği”. Karabağ gözümüzün bebeğidir. Karabağ savaşlarının dününü, bugününü nasıl değerlendirirsiniz?    Nasıl bir tesadüf ki, amcasının savaştığı topraklarda şimdi yeğeni savaşıyor ve geçen günlerde onun, amcamın vatanında Laleler gülüyor diye bir mesaj attığını bana aktarmış sen bu işleri anlarsın, acaba yeğenim ne demek istemiştir diye sorduğumuzda?  Bende galiba Zengilan alındı laleler yani halam (bibim) gülsün artık demek istemiştir dedikten bir kaç gün sonra orada zafer kayıt altına alındı.

Karabağ savaşının dününde de, bu gününde de gözleri yollarda, kulağı seste, olayların merkezinden, Karabağ’ın kara bağrından hoş haber bekleyen hasretli bir Lale var. O Lale ki, damarlarındaki kanın son damlasına kadar vatan sevgisi, yurt hasreti ile dolup taşan. O Lale ki, birinci Karabağ savaşında deli dolu abisi İsmail’in şehit düştüğü günden üç gün sonra azgın Ermeniler tarafından işkâl olunmuş Zəngilan’ın, intikamını almak için soyundan tek nişanesi, bu dünyada her kesten çok sevdiği Murad’ının savaşa gitmesinden sonsuz gurur duyan…

-Cahit Bey, rüyamı yalnız Murad’ın anasına, yani abim Refail’in eşi Sevinç Hanıma söylemiştim. Savaşın ikinci günü, yani sentiyabr ayının 27-sinden 28- ne geçen gece İsmail rüyama geldi, Ona dedim ki, Murad savaşa gitti, ona dua et… Rüyanın iyiye işaret olduğuna inandım

-Vatanın bağrında şimdi de kız kardeşinizin oğlu savaşıyor ve kardeşinizle konuştuğunuzda onun Karabağ için savaşmayacaksa biz hangi günler için büyüttük dediğini aktarmıştınız. Kardeşiniz ve bacınızın oğulları,  azat edilmiş yerler için ne hissediyor?

-Ablamın oğlu Zengilan’da doğdu. Onun ismini de abim İsmail koymuş, Adı Rüstem olsun dedi. İnsan çoğu zaman ismine benzer derler ya, Rüstem Murat’tan üç yaş büyük. Her ikisi de cepheye gönüllü gitmek için aynı gün kayıt olsa da Rüstem Karabağ’a Murat’tan üç gün sonra gitti. O üç gün Rüstem için belki de üç yıl kadar uzun geldi. Her kes bir amaç için gelir bu dünyaya. Bizim neslin erkekleri de görünüyor ki, Tanrı tarafından savaş için yaratılmışlar. Bu gün babamın üç torunu elinde silah Vatanın müdafaasında duruyorlar ne mutlu bize, “Ne mutlu Türküm diyene”  Ablam Südabənin oğlu seninle konuşup, senin de çok sevdiğin, Zabir, dayısı İsmail’in Polis mesleğini devam ettiriyor. Hali hazırda Zengilan şehrinde görevdedir. Onu da deyim ki, Rüstem’in anası Şamail və Murad’ın atası Refail ikizdirler. Ve asıl olan evlat her zaman velilerine baş yüceliği getirir. Nasıl ki, abim de kardeşlerim de oğullarından memnundurlar, biz de…

 -Bu günlerde en büyük hayaliniz nedir?

-Babamın, anamın mezarından bir avuç toprak alıp mezarsız kardeşim İsmail’in düştüğü topraklara serpmek ve oradan da bir avuç toprak alıp yüzüme- gözüme sürterek,  mutlu günlerimin şahidi olan yolları, evimize kadar yürümek…

Kusura bakmayın Cahit bey’ bu mülakatı hafta başında yapacaktık gecikti hakkınızı helal edin, biliyorsun ki Karabağ’ azat oluncaya kadar bizlerden can almaya devam etti, yakın akrabamız Tağıyev Ruslan Fuad oğlu Polkovnik Leytenant in şehadeti bizi çok üzdü, gerçi her Karabağ şehidi canımızdan bir candır..

Ruslan 1982 yılında İsmayıllı şehrinde dünyaya gelmişti,  1988-1999 yıllarında askeri eğitimi alarak 2005-2012 yıllarda Nahçivan’da vatana hizmet etmiş. 2012-2014 yıllarda da Harp Akademisini bitirerek. 2014-2016 yıllarda Şemkir korpüsünün istihbarat reis muavini olmuştu.  2016 yılın Savunma Bakanlığında hizmet etmiş, işte bu azatlık için 2020 yılın Kasım ayının 4. günü Laçın şehrinde şehit oldu.

Ruslan Fuad ve Polad isimli iki oğul,  Nuray isimli bir kız evladını emanet etti, canından çok sevgili eşi Günay’a ve Vatanına. Babası Fuad Bey oğlunun son konuşmasında bir daha dönmeyeceğine, topraklarımızın azatlığı uğrunda şehit düşeceğine niyetli olduğunu anlamıştı galiba. “ Ata, sizden bize kalmış Qarabağ problemini ben evlatlarıma koymayacağım. Bu gün biz savaşıp, şehit düşmezsek, yarın evlatlarımız öldürülecek. Onlara ağır yük bırakmamalıyız“ demişti.

38 yaşının 21 yılını Vatana hizmette geçirdi

“21 il Vatanda hizmette olasın, Şehit olmadan göçesin bu dünyadan, Çok ağır yük olur yaşadığım ömür bana” dedi Ruslan Tağıyev. Vatan sizlerle var olur Palkovnik Leytenant.  Alnımızın şeref, yüreğimizin sevgi yazısı siz Şehitlerimizsiniz… Polkovnik Leytenant Ruslan Tağıyevin annesi Letife hanımın oğlunun defninde söyledikleri: “Oğul, ben demiyorum ki, sen Şehit olmamalısın, Topraklarımızın hepsini azat olduktan, sonra şehit olsaydın”  Onun üçündür ki, bir daha deyirəm, Analar oğul, Oğullar Vatan doğur! İşte bu vatanın bayraklaşan çocukları bu can anlardan doğuyorlar, arkalarından bu türküleri de bırakarak…

“Vatan oğul, bayrak oğul, devlet oğul, can oğul

Sevmek nedir bunu bilen aşıklara bismillah

Bu oğullar sümeyya can analardan doğdular

Rabbi esir dileklerden beşiklere bismillah

 

Ad verirken, ilk ezandan ilk duyduğun kelamda

Göz ve gönül aydınlatan ışıklara bismillah

Emeklerken, diz vurduğun iz vurduğun her yerde

Ayaklanıp atladığın eşiklere bismillah

 

Düşte gördüm kanlı başım peygamberin dizinde

Ocaklara eşiklere beşiklere bismillah

 

Karamürsel,

Kara üzüm gözlü mürsel

Soy oğul gündüzbey çanamlı yiğit

Bey dağımca bey oğul

Gazi battal ülkesinin kara yiğit palası

Devlet oğul, mürfet oğul, fidan oğul, toy oğul

 

Anam dedin, babam dedin, atam dedin bayrağa

Hem al bayrak oldun işte hem bayrakta al oğul

 

Bağrımdaki kurşunlarla çık peygamber katına

Ol mübarek avucun içini birer birer say oğul

Bet yüzler kem gözler hor bakarmış vatana

Biz tükenip yok olmadan olmaz böyle şey oğul

 

Denilmiştir,

Can sağ iken yurt vermeyiz düşmana

Hem sütünden hem kanından hem canından

Bu sende ki huy oğul”

     -Sevgili Lale İsmail, bize zaman ayırdığınız hem acılarınızı hem de mutluluklarınızı bizimle paylaştığınız için çok teşekkür ediyorum, Karabağ’ın zaferi kutlu olsun, bence birine bir kutlama mesajı gönderilecekse bu sen olmalısın, desem de biliyorum ki, Azerbaycan’da senin, sizin gibi kutlamayı hak eden, binlerce elleri öpülesi Türk anası, Türk bacısı, Türk atası yaşıyor… Allah’a emanet olunuz…

-Cahit Bey, ben teşekkür ederim, biz teşekkür ederiz, iyi ki Türkiye, iyi ki siz varsınız.. Sizler sayesinde, Artık daha gür söylüyoruz, “Ne mutlu Türküm diyene.”

Cahit GÜNAY Şair-Yazar

Türkiyə

Gönül Elçisi

Share: