Orhan Arasın Nazim Əhmədlinin “Sevgi Allahı” kitabı haqqında fikirləri…

AŞKIN KANATLARI 
Alman filozofu Friedrich Nietzsche, ´Uçurumları sevenin kanatları olmalı,´ demiş. Bence dünyada şairler de aynen kartallar gibi uçurumları severler ve duygu adamı , aşk adamı oldukları için de hep yanan gönülleriyle uçurumların kenarında uçarlar. Tabii ki şairler bu tehlikeli işe girişirken şiirleriyle de aşkın hiddetini, ateşini, hasretini ortaya koymaya çalışırlar.
Aşkın üstadlarından Muhyiddin i Arabi, aşkın insanı manen yok ettiği hakkında çok ilginç mecazi bir hikaye anlatır.Birgün bir aşık bir şeyhin evine gider. Şeyh, aşığa aşktan bahsetmeğe başlar. Şeyh anlatıkça aşık erimeğe, incelmeğe, su gibi akmaya başlar.Öyle erir ki sonunda bir damla su olur. O sırada aşığın bir arkadaşı içeri girer ve aşığın nerde olduğunu sorar. Şeyh bir damla suyu gösterir. İşte aşık, aşk karşısında bir damla su oldu, der.
İnsanlar kalemi ellerine aldıklarından beri her konuda fikirler beyan etmişler, teoriler ileri sürmüşler, yeni konulardan bahis açmışlardır.O bahislerin çoğu eskimiş, çoğu unutulmuş gitmiştir. Sadece aşk konusu asla eskimemiş ve unutulmamıştır. Her aşık kendi dilinden, kendi sesinden , kendi üslubundan içindeki aşkı farklı bir şekilde durmadan, yorulmadan anlatmış, anlatmış…
Azerbaycan´ lı Şair Nazım Ahmedli´ nin şiir kitabı ´Sevgi Allah´ nın yapraklarını çevirirken hep yukarıda yazdığım konuları düşündüm.O, kitabının her sayfasında insanı, vatanı, milleti, tabiatı, geçmişi, atasını, anasını dile getirirken hep aşktan duygular karıştırmış şiirine…Belli ki yüreğindeki alev alev olan aşk her bir mısraya dokunduğunda o mısranın içinde aşka bulanmuş çıkmış ve şiir olmuş.
men aşig yıxılım sene,
yaxın gel, sıxılım sene;
qiblem ol, yığılım sene,
gözlerin qöyüzüm olsun;
Şeyh Arabi´ nin hikayesinde anlattığı gibi bu şiirdeki arzu da aşkın, maşukun gönlünde yok olması değil midir?
Nazım Ehmedli coşkun duyguları olan bir şairdir. Coşkun duygular şiire canlılık getirir, okuyucuyu sıkmaz. Okuyucu şiiri okuduğunda kendisini şiire kaptırır ve aynı duyguları kendi gönlünde hissetmeğe başlar. Bir şair eğer bunu başarabilmişse başarılı bir şairdir. Nazım Ehmedli´ nin kendine has bir üslubu ve şiir söyleme tarzı vardır. Onun şiirlerinde hem klasik aşık şiirlerimizden izler hemde modern tarzın söyleniş şekli vardır.
belese , cilik ciliyem,
senin derdinden leliyem;
qoy qedim deyim deliyem,
deyim, hamının içinde;
Onun şiirlerinde bir fikri insanlara öğretme arzusu, sözleri bir slogan tarzında anlatma düşüncesi yoktur. O vatanı bile bir kahramanlık, bir geçmiş gururu, bir düşman korkusu olarak anlatmaz. Vatan onun için ne asker, ne düşman, ne de atalardan kalmış mirastır. Vatan onun için yürekte bir yer, duygudan bir parça buluttur, yağıştır,tabiattır, topraktır…
o dağlar qaldı yiyesiz,
zirveler laldı yiyesiz;
saraldı, soldu yiyesiz,
bağım- bostanım ey lele;
göy üzüne naxış gelsin,
bulud qarış qarış gelsin;
bir delice yağış gelsin,
gelsin, ısdanım, ay lele;
Sevgi Allah´ ı kitabına tenkitçi Qurban Bayramov çok güzel bir önsöz yazmış. O önsözde şöyle bir cümle var:´ Nazım Ehmedlinin şiirlerinin yanından ele-bele ötüp geçmek olmur.´
Gerçekten de şairin her şiirinde ayrı bir çekicilik, ayrı bir tad var. İlk okuyuşta aşık tarzı şiirler gibi görünsede duygulardaki yenilik ve akıcı sözlerle estirilen rüzgar insanı hemen tesiri altına alıyor ve şiiri sindire sindire okumaya insanı teteşvik ediyor.
Bizim şiirlerde gurbet teması çok güçlüdür.Ama bizim şairler gurbeti sadece hasret ve yabancı el olarak ele almazlar. Bizde gurbet biraz da aşkın şidetlendiği, dayanılmaz hale geldiği bir yerdir.
qarşı dağlar şırım-şırım,
ne vedesidi yaşımın;
canımı kime tapşırım,
eşq meni öldüren yerde.
Aşkı anlar, aşkı kavrar, aşkı hayatın bir felsefesi olarak ele alırsan aşk seni her yerde takip eder ve gurbetin soğukluğunda da yüreğini hararetle yanan bir sobaya döndürür. Nazım Ehmedli bir aşk adamı, bir aşk ozanıdır. Onun ataya da, anaya da, bacısına da, köyüne de yazdığı her şiirde aşkın kokusunu almamak, aşkın ayak seslerini duymamak mümkün değildir.Ama ondaki aşk kire, kine, nefrete asla dönüşmez. O mısralarıyla aşkı en ince, en zarif yerinden yakalar ve şiirini de aşkın o zarif inildeyişiyle söyler:
göyüzü başımdan uca,
bulddar yağır başıma;
bu sevda hardan gül oldu,
menim bu fağır başıma;
İnsanın aşk karşısındaki acizliği, inceliği, Nazım Ehmedlinin dili ile desek ´fağırlığı´ bundan daha güzel nasıl söylenebilir ki?
Nazım Ehmedli dağlık, yeşillik bir köyde dünyaya gelmiş. Dağların yüceliğini, temizliğini, yeşil ağaçların serinliğini, renklerini şiirleriyle Bakü´ ye getirmiş. Şiirlerinin her mısrasında köyünün saflığını, temizliğini görmek mümkündür.Onun şehrin acımasılığı, adaletsizliği ve soğukluğu karşısındaki silahı, aşkla yoğrulmuş duygularıdır.
od tuturam, köz tuturam,
köz qovurub söz tuturam;
üreyimi düz tuturam,
yine üzüme söz gelir;
Qoy üzüne söz gelsin yüreği kanatlı şair! Sen yine de yüreğini düz tut, sen yine şehrin yabancılığında, soğukluğunda yüreğindeki ocağı yandırmayı ve mısraları aşkla havalandırmayı, göklere kaldırmayı unutma!
ORHAN ARAS
Müstəqil.Az
Share: