KARABAĞ’IN KIZLARININ GÖZÜNDE KARABAĞ (Karabağ’ın Kızları 3) – Cahit Günay (Türkiyə)

Müstəqil.Az Türkiyədə yaşayan tanınmış yazar Cahit Günayın “Qarabağ. Qarabağın qızlarının gözündə Qarabağ …” adlı silsilə yazının növbəti hissəsini və müsahibini təqdim edir:

 

 

-Sevgili iltimas hanım, sizi ilk tanıdığım gün, neden şiirlerinizi genel olarak, Anadolu Türkçesi ile yazıyorsunuz dediğimde, ben şiir yazmıyorum, yüreğimi, (Karabağ-rımı) ifade etmeye çalışıyorum, yazdığım şiirlerin göze ne kadar hoş görünmesi, kulağa nasıl dokunduğu değil, yüreğe ne hissettirdiği önemli demiştiniz…

Hatta öğretmen olan rahmetli babanızın, Anadolu olmadan, Anadolu bizim yaşadıklarımızı bilmeden, bizim özgürlük mücadelemiz zor olur dediğini.

Nasıl Enver ve Nuri Paşa İslam orduları ile, buralara huzur, birlik, zafer getirdi ise, yine onların çocukları, “bizim çocuklar” gelecek ve Karadeniz yine Türk’ün bayrağına bakıp çırpınacak, yeter ki onları çağırmayı becerelim dediğinizi. Onun için de bir İstanbullu, Ankaralı gibi Anadolu Türkçesi konuşup, Anadolu Türkçesi ile derdimizi ifade eder türden yazılar yazmalıyız demiş olmanızda ki büyüyü, galiba bugün daha da çok anlaya biliyorum, Babanızın size Anadolu Türkçesini öğretmek için Türkiye’den kaçak yollarla kitaplar getirttirip, okuttuğundan bahsetmiştiniz.

Geldiğimiz bu noktada bence, sizin de babanızın da haklı çıktığı çok aşikâr. Sizleri kutluyorum. Çok gurur duyuyor olmalısınız?

-“İnanın Cahit bey şuanda hiç bir şey hissedemiyor, Ali başkumandanın açıklamasından gayri hiçbir şey duymuyor, duymak istemiyorum, yerde miyim, gökte miyim ondan bile haberim yok.. Sadece Azerbaycan ile Türkiye Cumhurbaşkanları başta olmak üzere tüm milletimize askerimize dua ediyorum… Gurur- murur, onları Karabağ tamamen azat olduğu gün düşüneceğim.”

-İltimas hanım size Azerbaycan’ın Karakoç’u diyorlar, biliyorsunuz. Abdurrahim Karakoç benim hemşerim, bu gazete de Elbistan’da yayın yapıyor. Elbistanlı, yani Karakoç’un hemşerine biraz kendinizden bahseder misiniz?

-“Ben İltimas İsmail Sultan Kızı.

Azerbaycan’ın Nahçıvan bölgesinin Şerur bölgesinde, bahsettiğiniz gibi Türkçü bir babanın kızı olarak dünyaya geldim. Her alanda babamın yüreğimize yaktığı o meşaleye sahip çıkmak, onu benden sonrakilere söndürmeden onurla devretmek için, bugün mahzun, mahcup, yetim topraklarımızda, bir şehidimizin ismiyle anılan. Bakü şehrinin, Nizami bölgesinde şehit Kamil Eyyubov adına açılmış 12 sayılı okulda öğretmen olarak hayata tutunmaya çalışıyorum.”

 

Sin descripción disponible.

-Türkiye’nin ve Gök- Oğuzların dışında kendini Türk olarak atfeden diğer Türk devletlerinin Karabağ konusunda yüksek ses çıkarıp, bizde buradayız dememelerini nasıl değerlendiriyorsunuz…

-“Aslında sözlerimin arkasındayım, şuan için dua etmekten başka, Karabağ’ın özgürlük haberini beklemekten başka hiçbir şey yapmak, hiçbir şey konuşmak istemiyorum. Ama içerimde yine de bir burukluk var. Belki de bizler kendimizi kardeşlerimize tam olarak anlatamadık, yoksa dağlarda lalelerin bile gözyaşından kan akıtıp, siyaha bürünerek, utanıp kafasını eğdiği bir acıya, benim kandaşım kör bakmaz, bakamaz, bakmamalı.”

“Bilir misin gardaş Türk illerinde

Havada yıldızlar, dağda kar üşür.

Tutsak soydaşların türkülerinde

Dört mevsim ötede bir bahar üşür.

 

Ezanlar buz tutmuş minarelerde!

Yaylalar dermiş ki: Töremiz nerde?

Yolların hasretle bittiği yerde

Her dağ yamacında bir mezar üşür.

 

Ses verir aktıkça ağlarcasına

Göl olur gözyaşı gönül tasına

Her sabah kuşların uyanmasına

Her köyün bağrında bir pınar üşür.

 

Kara pas bağlamış ozan dilleri

Ayıya in olmuş Bozkurt illeri.

Ulu Tanrı’sına açmış kolları

Kökü Türklük olan bir çınar üşür.”

 

Bakınız Karakoç ne güzel ifade etmiş, biz Karabağ’da böylesine üşürken, belki de tam olarak üşüdüğümüzü hissettiremedik, zaten Karakoç da bilir misiniz diye başlıyor. Yani bilmiyorlar, bilecekler, Şuanda böyle düşünmek istiyorum.

 

-“Dedim ya bekleyeceğiz, beklemeliyiz, bu yürek otuz yıl bekledi, otuz gün daha beklesin Cahit Bey, inşallah zaferimiz çok yakın, hani siz bana Türkiye’de konuşurken ağlama! Daha dur öğretmenim Karabağ’da Şusa’da çay içeceğiz demiştiniz ya… Galiba artık buna inanıyorum. Şusa’da çay içeceğiz.”

-İnşallah öğretmenim. Öğretmenim, Karabağ denildiğinde, Karabağ ismi size ne ifade ediyor?

-“Ben şuna inanırım, Türk’ün yaşadığı her karış toprak, başka bir Türk için mukaddestir. Lakin Karabağ çok farklı, tam 30 yıldır, kör ve sağır dünyanın gözleri önünde, yüreğimize saplanmış, her geçen gün biraz daha derinlere işleyen hançer acısı gibi, büyüyen, gecede yıldızımız, gündüzde güneşimiz, bayrakta alımız hilalimiz, arımız, namusunuz ana sütü kadar helâlimizdir. Karabağ sadece bir vatan değil, dışlanıp horlanarak, yetim bırakılmış, gururu yıkılıp köşeye atılmış anasını özleyen çocuğumuz, yastıkta göz yaşı, dilimizde duamız… Yani Karabağ dedikçe kanayan yaramız, Kara bağrımız!

Aslında bizim soyumuz da Karabağ’da yaşayan Barhudarlı sülalesine dayanır, lakin dedelerimiz çok uzun yıllar önce Karabağdan Nahçivana köç etmişler. Göç etmek zorunda kalmışlar. Ama nerede doğup, nerede yaşayıp mezarımızın nerede olacağının hiç önemi yok, bu acıyı yüreğinde hisseden her bir Türk Karabağlıdır.”

-İltimas hanım, belkide bu yazı okunmaya başlandığında Şusa’da özgür olacak, bize Şusa’nın Azerbaycan için önemini anlatır mısınız?

“Azerbaycanın cennet mekânlarından olan Şuşa hakkında çok yazılıp çizilirken, Han Şuşinskinin sesini koynunda saklayan, başı karlı, yüce dağlarının kudretinden de bahsedilir. Doğu ülkelerinin medeniyet merkezlerinden, milli mimarlık eserleri ile göz dolduran, orta asırların şehir yapılanma sanatının kıymetli abidesi Şusa, muğamımızın beşiği sayılırken medeniyetimize, edebiyatımıza, tarihimize de, Kasım bey Zakir, Hurşidbanu Natevan, Mir Möhsün Nevvab, Necef bey Vezirov, Abdürrehim bey Hakverdiyev, Yusif Vezir Çemenzeminli, Firudin bey Köçerli, Ahmet bəy Ağaoğlu kimi şahsiyetler kazandırmıştır. Karabağ’ın dilber köşesi Şusa, Doğuya mahsus mimarlığı ile de kendinden çokça söz ettirmiştir.

Ayrıca, XIX asrın sonu ve XX asrın başında Şuşa Zakafkasyanın musiki merkezi idi Şuşaya “Küçük Paris”, “Kafkasın sanat mabedi”, “Azerbaycan musikisinin beşiği” ve “Zakafkaziyanın konservatoryası” derlerdi.

Bir de bugün üzerinde kurulduğu şehrin ismi ile anılan Şusa kalemiz var ki, yüksek ,sert kayaların üzerine 1756-57 yıllarında Penahalı hanın şerefine, Penahabat kalesi olarak inşası yapılmış harika bir eserdir.

“Şuşasız Karabağ, Karabağsız Azerbaycan öksüz kalır.” lider Haydar Aliyev Şuşanın ülkemiz için ne kadar kıymetli olduğunu  bu sözlerle ifade etmişken, İlham Aliyevin dediği gibi, Şuşa yalnız Şuşalılar için deyil, bütün Azerbaycanlılar, bütün Türk dünyası için, aziz bir şehir, aziz bir toprak, aziz bir kale, aziz bir abidedir.

1992 yılının mayısın sekizinde Ermenilerin silahlı saldırıları sonucu Azerbaycanın kadim şehri, Karabağ’ın güzellik sembolü, 24.900 nüfuslu kenti işgal olurken, 193 şehit verdik,102 vatandaşımız ise sakat kaldı. İşgal sırasında Şuşadaki birçok medeni abideler düşman tarafından talan edildi.

İlham Aliyev diyor ki; “Bir gün gelecek. Bütün topraklarımız gibi Şuşa da düşman esaretinden kurtulacak. Yine her taraf yiğitlerin oymağına dönüşecek. Evlatlarının nefesine hasret kalan harı bülbül muhteşem güzelliyi ile hepimizi kendine hayran bırakacak. Bu, elli milyonluk Azerbaycanlıların, Bu bütün Türk dünyasının, Bu hakkın, adaletin tarafında olan herkesin arzusudur.

İşte o gün geldi. Yaşasın Azerbaycan ordusu. Yaşasın Türkiye, Azerbaycan kardeşliği.

“Ne mutlu Türküm diyene”

-“Ne mutlu Türküm diyene”

-Bayağıdır amansız bir hastalıkla mücadele ettiğinizi biliyorum, sağlık durumuz hakkında bize bilgi vermek ister misiniz?

-“İyiyim çok şükür, daha da iyi olacağım. Zaten Allah’a her gün dua ediyorum, bana Karabağ’ın özgürlüğünü yaşamayı çok görme diye…

-İnşallah daha da iyi olacaksınız.

-Bize son kez ne söylemek istersiniz?

-“Bizlere bu aralar büyük bir aile olduğunuzu hissettirip, her mecrada yanımızda olduğunuz için çok teşekkür ediyorum, Karakoç’un hemşerilerinden son kez şunu rica ediyorum, her hangi bir filimde çok kötü bir işkence sahnesi görürlerse bilsinler ki Karabağ’da kardeşleri o işkencelerden daha fazlasını çekti.”

-Bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ediyorum, Allah’a emanet olunuz…

Buluyorum ki İltimas Hanım, çevresinde aldığım ve anlatmak istediğim bu özel bilgi için bana kızacak ama bu bir adanmışlığın, bu bir inancın, bu bir Türk kadını olabilme erdemin örneği olması açısından çok kayda değer bulduğum bir hassasiyet, savaş başladığı günden bu güne ilaç kullanmıyor ilaç parasını Azerbaycan ordusu için bağış yapıyormuş. Duyduğumda içimde bir şeyler yıkıldı.

Bu zafer mutlaka gelecek buna tüm kalbimle inanıyorum.. yüce rabbim! sen bizim bu kızlarımızın, analarımızın, ablalarımızın, kardeşlerimizin, yürekleri, gözleri suyu hürmetine bu zaferi erken yaşat… Âmin.

Cahit Günay Şair-Yazar & Gönül Elçisi

 

Müstəqil.Az

 

Share: